28.12.10
24.12.10
my dirty red bandana.
15.12.10
13.12.10
12.12.10
pull harpoon.
30.11.10
27.11.10
18.11.10
7.11.10
my life according to rolling stones.
rolling stones
Male or female:
honky tonk women
Describe yourself:
soul survivor:D
How do you feel:
pretty beat up
Describe where you currently live:
in another land.
If you could go anywhere, where would you go:
Your favorite form of transportation:
silver train.
Your best friend is:
suzie q.
What's the weather like:
fool to cry.
Favorite time of day:
the last time.
If your life was a TV show, what would it be called:
sympathy for the devil
What is life to you:
out of control.
Your fear:
just my imagination.
What is the best advice you have to give:
lets spend the night together.
Thought for the Day:
you cant always get what you want.
How I would like to die:
as tears go by.
My soul's present condition:
let it rock.
My motto:
i know its only rock and roll but i like it!
4.11.10
28.10.10
lay here lazy.
27.10.10
12.10.10
i'm just an ass in the crack of humanity.
30.9.10
i almost want you back.
yeni bir dark side harikası yaratmama az kalmış gibi görünüyor.
ilk göz ağrısım budur.
here i go again.
28.9.10
kendime pay çıkardığımdan değil.
"Eğer tüm dünya tembel olsaydı çok güzel bir dünyamız olurdu; savaşsız, atom bombaları olmayan, nükleer silahsız, suçsuz, hapissiz, yargıçsız, polissiz, başbakansız. İnsanlar o kadar tembel olurdu ki bu saçmalıklara ihtiyaç kalmazdı.
Biraz düşünün: Hiç tembel bir insan bu dünyada yanlış bir şey yaptı mı?
Ve hâlâ zavallı tembel insanlar ayıplanır.
Tembel insanlar hiçbir zaman kimseye zarar vermedi, veremezler de. Bu kadar çok sorunla uğraşmazlar. Gerçekten sorunu olanlar, aktif insanlardır."
osho
kısmen doğru olduğunu düşündüğümden.
21.9.10
geceye övgü.
uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle yüzleşemeyen kişilerdir aynı zamanda. bu insanlar, gün boyunca, her şeyi izlemekle oyalanırlar. oysa, gece artık izlenecek bişey yoktur. yalnızca, yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. gündüzden soyutlanmış, kurtulmuş olan anlamsızlık, absürdite, artık saklı değildir. insan yaşadığının daha bilinçli olarak farkındadır, ayrıca ölümün de varolduğunu ayrımsar. "yaşamın anlamı", gece duyumsanır ve sorgulanır. kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. yaşam gecenin konusudur.
16.9.10
haber çok detaylı değil ama umuyorum ki jimmy pagein otobiyografisi gibi değildir akıbeti. fakirlere dönük bi olaysa çok mutlu olucam anlayacağınız. çünkü hiç zengin tanımıyorum ben.
sonra doğumgünüme çok az kaldığını bilin.
123 gün çoktur demeyin. sayılı gün çabuk geçer.
son olarak gelgit yapmak ay'ın görevidir çünkü demek istiyorum.
güzel günler.
12.9.10
melik dream. dreamboat queen.
sana da meraba güzel çiçek, elleri kolları kınalı adam.
ve sana da kafasının üstünde bulut olan.
herkesin birbirinin nabzını tuttuğu şu günlerde ben de halkımın nabzını bi yoklamak istiyorum. referandum havasında bir anket yapıyorum izninizle.
şöyle ki; hiçbir baskı altında bırakılmadan kendi hür iradenizle oy kullanabileceğiniz bir soru soruyorum. şuraya kadar okuduğunuza göre, üşenmeyip bir tık bloggerlık ya da gagarinerlık hakkınızı kullanmanızı istiyorum:
oylama herhangi kar amacı gütmemekle birlikte doğumgünümde son bulacaktır. şerbet dağıtımı için oy kullanan herkesi hisarüstüne beklemekteyim.
hadi bakalım.
orhan pamuk eller cebesoy.
29.8.10
19.8.10
mahallenin piçleri sokağa fırlamadan
bir tuvalette çiçekleri sulamak
günün olabilecek en güzel saatleridir.
hem öyle olmasa, bu denli, sanat için soyunulmazdı.
18.8.10
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak kımıldamadan
durdum.
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben.
bahtiyarım...
cevabını birçok insanın çok iyi bildiği, ama çoğunun, bilemediğim sebeplerden ötürü, hep başka şeylerde ve yerlerde aradığı bir soru. evet, insan suyla yaşar.
yaşamayı bu kadar "basite" (eğer şuan konuşuyor olsaydım, basite derken iki elimin baş ve orta parmaklarını tırnak işareti yerine kesinlikle kullanmayacağımı, ironiyi vurgulamak için sadece ses tonumu değiştirmekle yetineceğimi belirtmek isterim) indirgediğim için, organizmanın işleyişini sürdürmesine yaşamak dediğim için karşı çıkanlardan yaşamanın ne olduğunu tanımlamalarını isteyecek değilim.
sevmesiz, hissetmesiz, duymasız; belki de insanı insan yapan denilen hiçbir değer ve kavram olmadan yaşamaya yaşamak demenin bir filin ya da bir deniz yıldızının yaşamasından hiçbir farkı olmayacağına inanmak kişinin kendi bileceğidir. bu durumu ya da aksini hor görecek ya da hoş görecek durumda da değilim.
yine de insanın suyla yaşadığını biliyorum. suyun, yine tüm bencilliğiyle sadece biyolojik olarak yaşamayı sağladığını düşünenlerin gerçekten de sadece biyolojik olarak ve bencilce yaşadıklarına inancım sonsuzdur. suya dokunduğunu, suyu ona dokunarak yaşadığını, suyu yaşadığını; suyu, dokunmayı, yaşamayı hissetmeyen insandan, en basitinden bunu bile yapamayan insandan bir insanı ya da herhangi canlıyı sevmesini bekleyemezsiniz. dokunmasını, gayet tabii, bilebilir bu insan birtakım biyolojik, fizyolojik, içgüdüsel blabla sebeplerden ötürü. ama hissetmesini ve anlamasını bekleyemezsiniz. sandalyeye dokunmakla rüzgara dokunmanın arasındaki farkı hissetmesini de. suya bile değer vermeyen insandan bir başka canlıya değer vermesini bekleyemezsiniz.
ya da beklersiniz. orası sizin bileceğiniz iş. ama ben bekleyemem.
neden bekleyeyim ki?
insan yüce bir varlık değildir.
portakaldan değerli de değildir.
16.8.10
15.8.10
5.8.10
afifeme jaledir bu yazı.
şöyle biten dünyadaki en ciddiyetsiz bi mektupa sahibim. en can. en ciğer.
hayallerimizi yakıp ısınacağız güneye giderken demişsin, solda güneş yükselecek.
bi de çok sürrealist bi paragraf var bi pınka bok anladıysam w puşt buş olayım.
grand control to major melik.
bin kez sevdiğim.
annabel leem benim.
kezban feat saadettin vardı. bildin mi.
abua?
acord?
yağlı sandalye. bi konferans salonu dolusu sandalyemiz var bizim.
eloyda içlendiğimiz.
son fırtta ya da yudumda hep aynı mevsim, farklı şarkı.
saten pijama üstü ya da zürafalı. beatles temalı mesajlar.
who knows. not me. i never lost control.
31.7.10
Bir çocuk gelirdi oynamaya çayırlarda,
şimdi yolların uzandığı. Çayırlarda
yalınayak çocuklara rastlayıp sevinçten zıplardı
Güzeldi çıplak ayak olmak çayırda onlarla.
Bir akşam, uzakta ışıklar, silah sesleri yankılanırdı
şehirde ve rüzgarla ulaşırdı korkutucu,
kesik kesik bir uğultu. Susardı herkes.
Tepeler nokta nokta ışıklar saçardı. Gece,
kararan, söndürürdü sonunda her şeyi
ve uykuda rüzgarın serinlikleri sürerdi yalnızca
(Ertesi gün çocuklar yeniden gezmeye çıkarlar
ve kimse anımsamaz uğultuyu. Hapiste
sessiz işçiler vardır ve biri çoktan ölmüştür.
Sokaklarda örtmüş olurlar kan lekelerini.
Uzaktaki şehir uyanır güneşte
ve insanlar dışarı çıkarlar. Yüz yüze bakışırlar.)
Çocuklar o zamanlar dolaşırlardı sokaklarda
ve kadınların yüzüne bakarlardı
Çocuklar düşünürlerdi karanlığında çayırların,
birkaç kızın geldiği. Güzeldi ağlatmak
Kızları karanlıkta. Çocuktuk.
Şehir hoşumuza giderdi gündüz: Akşam, susup
bakmak uzaktaki ışıklara ve dinlemek uğultuları
Gidiyor hala çocuklar oynamaya çayırlara,
yolların eriştiği. Ve gece aynı.
Geçerken oradan kokusu duyuluyor otların.
Hapiste aynı kişiler var. Ve kadınlar var
eskisi gibi, çocuk doğurup bir şey söylemeyen
Cesare Pavese - Çalışmak Yorar (1934)
my spaceship knows which way to go.
rüyamda ata demirerler görüyorum. bir sürü. ferhunde hanımlardan farkı olmayan ata demirerler. dilime pelesenk olan şarkıyı onlara ezberletmeye çalışıyorum. ama nafile. bi avuç toprak için yoruyorum kendimi. karşıdan bi adam geliyor. şarkıyı söylemeye başlıyorlar anında ata demirerler. hiç bi işe yaramadığımı düşünmeye başlıyorum. çünkü adam tam da sultan süleyman.
insanların kirpiklerini izliyorum muntazaman. net görebilmek için gözlerimi kısıyorum. ıslık çalıyormuşçasına playback yapıyorum sokakta pantolonu düşmek üzere olan gence. bana bakıyor, utanıyorum. hiç utanılıcak bişey de yapmadım halbuki. arkasından siktir çekme özgürlüğümü kullanıyorum. arkasını dönse bana ne yapabilir ki diye gevrek gevrek gülüyorum hiç belli etmeden. onunsa dünyadan haberi yok tam da o an.
illegal işlerle uğraşıyorum. tanrı beni sorguya çekse vereceğim cevapları yazıyorum kenara köşeye. heyecandan unuturum belki çünkü. aklım tam da, bazen gözüm seyiriyor.
olsun.
ben kurbağaları hep sevdim. bulutları da.
gitme kurbağa. en azından tam da şuan.
29.7.10
serkan özer'e ithafen.
28.7.10
19.7.10
bir sen. bir ben. bir de mikcegır.
15.7.10
13.7.10
12.7.10
hey benim paşa gönlüm.
bu arada asım can gündüz yabancı devletlerde awesome john gundez olarak anılıyor.
ve peki shakira türk olsaydı adı şakire olurdu. kabul.
oh my pasha desire.
god save the big bro.
yavız sen çok yaşa.
ironman: olum metal ayrı demir ayrı.
adam:...
ironman: aşkolsun.
*
15.6.10
16.5.10
i hurt myself today.
boş şişeleri dolaba saklardım. plastik çiçekleri takıp boynuma, dark globe dinlerdim biraz, biraz da söylerdim. uykum gelmezdi hiç o gittiğinde. bütün uykuları uyumuştuk çünkü. ama rüya görmeye devam ederdim, o gittiğinde bile. bütün şaraplarımı içerdi o. bense sarhoş olurdum.
yorgunluk ve mide bulantısı içinde dans ederdim. rüyam bitmeden daha, sızardım tek kişilik yatağımızda. ben uyurken gelirdi o. yine içerdi şaraplarımı. konuşmayı pek sevmezdi, beni uyandırmaya da kıyamazdı hem. bulutları yerdi o da, yarım bırakırdı hep. bardağın diğer yarısını da vişne suyuyla doldururdu, ama içmezdi.
kulağıma geleceğini söyleyip giderdi yine. bense üstüme örttüğü hırkasını giyip el sallardım arkasından, o ufuk çizgisinde kayboluncaya dek.
belki de kaliforniyaya giderdi ama burda olmasa bile burdaydı işte.
but i remember everything.
daybreak.
birden bir aynasız küstahça
dedi ki saçım çok uzunmuş
dedi ki botlarım çok kirliymiş
dedi ki şapkam hiç de amerikanvari değilmiş
dedi ki atarmış beni kodese...
nerde o dünün devleri, neden beklemediler burda beni?
kusursuz dünya.
zaten hep bundan fazla alınmam
ama isteseydin gelirdim
seninle ben oraya
paris'e ve roma'ya
uzak deyil sevince.
radio someone still loves you.
peki burnundan pudik fışkırtmak ister misin?
iğrenç mi?
ben miyim iğrenç?
üç dilde yalan söyledim.
camdan evimiz
sesin çok uzak bana
zerzevatadam.
kalk gidelim desem
boş boş bakar anlamazsın
camdan yüzünü öpsem,
mercimekadam.
elin yüzün var ama
kokunu bilmem sıkıldın galiba
bir gün yanına gelsem tanır mısın?
gürbüzüladam.
sen ve ben ikimiz,
camdan evimiz
sesin çok uzak bana
olasılıksızadam.
uyu, yoruldun, uyu
hep yüzün gülüyor orda
yolda seni gördüm mutsuzdun galiba
bugün yanına geldim tanımadın
zürafaadam.
aptal kutu, yoruldun
uyu...
-neden bana bakıyosun?
-çünkü bakıyorum.
22.4.10
daybreak.
herkes sanır ki o kutsaldır, herkes gibi olduğunu görene dek; dumanı, anfetaminleri ve incileriyle.
20.4.10
make you banana pancakes.
swimming in a fish bowl.
müzik bitti, ışıkları kapatın.