30.9.10

rencide olmasın diye ismini vermek istemediğim arkadaş kapının önündedir, telefon açar.

- melike kapıyı açar mısın?
- noldu ne unuttun?
- ayakkabılarımı.
uzaklaştım gittim bin ışık yılı.

i almost want you back.



yeni bir dark side harikası yaratmama az kalmış gibi görünüyor.
ilk göz ağrısım budur.


here i go again.

28.9.10

part time badanacılık yapıyorum. kendi evimi boyadım dün. mahallemizdeki deli kadın ve kızını gördüm sanırım. belki de onlar değildir ama bence onlardı, deli gibilerdi. göz süzsem sataşıcak gibi duruyolar çünkü. ama niye göz süzeyim ki, asla göz süzmem. pencerem çok komik bi yere bakıyo. neresi tam anlatamam belki çünkü türkçem kıt olabilir o manzarayı anlatma konusunda. manzara dediysem teraslı katlı bi evim yok boğazı kesen. boğazkesen. şapşal komikli şeyleri bazen öpesim geliyo. böyle kandan candan bişey olsa mesela evime alır beslerim heralde. mahalle diyodum. yeni mahallemde şu güne kadar hiç olmadığı kadar çocuk var, yağmur gibi yağmışlar. ve evet hepsinin aklı evvel, buna and içerim. bi tanesi anne tırmandın mı diye çığlıklar atıyodu az önce ve ben hayatımda ilk kez duydum bu cümleyi. ve şu yazıyı okuyanların %94.6 sı da daha önce duymamıştır, i bet.daha ne cümleler duyucam belki. içimdeki topunuzu keserim ninesini durduramıyorum doslar, veledlerin topu bizim bahçemsiye kaçtığında pencereyi açıp çocuklara güldüm, topunuzu keserime level level yaklaşıyorum bence. topunuzu keserim chapter 1 has been completed doslar. belki de hepsi potansiyel aynştayndır, ben hiç bi boktan anlamayan aptalımdır ama o anne nereye tırmanıyo görmek isterdim. zira tam tırmanmalık yerlerde oturuyorum. manzara, çok garip anlatsam da kimse hayalinde canlandıramaz bence, bir gün uslu çocuk olursanız da yolunuz buraya düşerse manzarettemi görürseniz siz de kimseye anlatamazsınızdır bence. mesela kaldırım var, çok ilginç değil mi. değil. ilginç yanı şu ki, kaldırım odamdaki balkondan yukarda. balkonumun hemen yan duvarındaki penceremin altında iki kat daha daire var ama. ve manzaram, let me try, ağaçlı bi yere bakıyo yukarı bakınca hafiften gerizekalı mahalle çocuklarının ortada kuyu var yandan geş oynadıkları yolu görüyorum, parmaklık gibi şey var yolun kenarında ve aşağıda ağaçlar, bahçemsi bişey ve yukarda da ben falan, mama tried. duvarım demiştim. bu arada berlin duvarında resmen adımın yazdığını şurdan açıklıyorum. wall de melikşah yazmış görglülü. duvarım. şurdan burdan yürüttüğüm posterler var, bi gün çivi çakmayı öğrenirsem güzel günler göreceğiz. ama çok güzel badanacılık örneği sergiledim. iki duvar mor iki duvar şampanya rengi. param olursa lacivert boya istiyorum. çünkü lacivert çok güzel. olmazsa doğumgünümün yaklaştığını bilin. yandaki kutucukta yazan güne çok var demeyin, sayılı gün çobuk geçer. aslında diyeceğim çok şey var, ama şuan dışarı çıkmam lazım gelmekte. işbu yazı aslında hiç okunmasa da olur aslında, kaydadeğmez. işbu da bana küçüklüğümden beri işte bu ahanda bu der gibi geliyo. belki de gerşekten öyledir. senle konuşuyomuşum gibi hissettim şunları yazarken. neyse bu kadar.

kendime pay çıkardığımdan değil.

"Eğer tüm dünya tembel olsaydı çok güzel bir dünyamız olurdu; savaşsız, atom bombaları olmayan, nükleer silahsız, suçsuz, hapissiz, yargıçsız, polissiz, başbakansız. İnsanlar o kadar tembel olurdu ki bu saçmalıklara ihtiyaç kalmazdı.
Biraz düşünün: Hiç tembel bir insan bu dünyada yanlış bir şey yaptı mı?
Ve hâlâ zavallı tembel insanlar ayıplanır.
Tembel insanlar hiçbir zaman kimseye zarar vermedi, veremezler de. Bu kadar çok sorunla uğraşmazlar. Gerçekten sorunu olanlar, aktif insanlardır."
osho
kısmen doğru olduğunu düşündüğümden.

21.9.10

geceye övgü.

gece uyku zamanı olduğu gibi, düş kurma zamanıdır da. gördüklerimizi, işittiklerimizi, kokladıklarımızı ve düşündüklerimizi sınırlayan diller, formlar, davranış biçimleri ve görsel paradigmalar, kendine özgü bir dili ve biçimi olan düşlerin yapısına aykırıdır. düşlerde renkler, imgeler, insanlar, duygular ve düşünceler özgürce birbirine karışır ve benzersiz bir yaratımda bulunurlar. hatta, öylesine özgürdürler ki, düşler, insan beynini ve vücudunu, gün boyunca yöneten o katı yapılar aracılığıyla yeniden anlatılamazlar.

uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle yüzleşemeyen kişilerdir aynı zamanda. bu insanlar, gün boyunca, her şeyi izlemekle oyalanırlar. oysa, gece artık izlenecek bişey yoktur. yalnızca, yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. gündüzden soyutlanmış, kurtulmuş olan anlamsızlık, absürdite, artık saklı değildir. insan yaşadığının daha bilinçli olarak farkındadır, ayrıca ölümün de varolduğunu ayrımsar. "yaşamın anlamı", gece duyumsanır ve sorgulanır. kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. yaşam gecenin konusudur.

16.9.10

önce şu haberi bi okuyun. haber.

haber çok detaylı değil ama umuyorum ki jimmy pagein otobiyografisi gibi değildir akıbeti. fakirlere dönük bi olaysa çok mutlu olucam anlayacağınız. çünkü hiç zengin tanımıyorum ben.

sonra doğumgünüme çok az kaldığını bilin.
123 gün çoktur demeyin. sayılı gün çabuk geçer.



son olarak gelgit yapmak ay'ın görevidir çünkü demek istiyorum.
güzel günler.

12.9.10

melik dream. dreamboat queen.

meraba canım okuyucu, okuyomuş gibi yapıyıcı, yapmıyomuş gibi okuyucu.
sana da meraba güzel çiçek, elleri kolları kınalı adam.
ve sana da kafasının üstünde bulut olan.

herkesin birbirinin nabzını tuttuğu şu günlerde ben de halkımın nabzını bi yoklamak istiyorum. referandum havasında bir anket yapıyorum izninizle.
şöyle ki; hiçbir baskı altında bırakılmadan kendi hür iradenizle oy kullanabileceğiniz bir soru soruyorum. şuraya kadar okuduğunuza göre, üşenmeyip bir tık bloggerlık ya da gagarinerlık hakkınızı kullanmanızı istiyorum:


bana her gün bayram mıdır?


oylama herhangi kar amacı gütmemekle birlikte doğumgünümde son bulacaktır. şerbet dağıtımı için oy kullanan herkesi hisarüstüne beklemekteyim.

hadi bakalım.
orhan pamuk eller cebesoy.

1.9.10

çünkü
şimdi duvarımızdaki yarığa bir
david bowie posteri yapıştırmamız lazım.