31.7.10

Bir çocuk gelirdi oynamaya çayırlarda,
şimdi yolların uzandığı. Çayırlarda

yalınayak çocuklara rastlayıp sevinçten zıplardı

Güzeldi çıplak ayak olmak çayırda onlarla.

Bir akşam, uzakta ışıklar, silah sesleri yankılanırdı

şehirde ve rüzgarla ulaşırdı korkutucu,

kesik kesik bir uğultu. Susardı herkes.

Tepeler nokta nokta ışıklar saçardı. Gece,

kararan, söndürürdü sonunda her şeyi

ve uykuda rüzgarın serinlikleri sürerdi yalnızca



(Ertesi gün çocuklar yeniden gezmeye çıkarlar

ve kimse anımsamaz uğultuyu. Hapiste

sessiz işçiler vardır ve biri çoktan ölmüştür.

Sokaklarda örtmüş olurlar kan lekelerini.

Uzaktaki şehir uyanır güneşte

ve insanlar dışarı çıkarlar. Yüz yüze bakışırlar.)

Çocuklar o zamanlar dolaşırlardı sokaklarda

ve kadınların yüzüne bakarlardı

Çocuklar düşünürlerdi karanlığında çayırların,

birkaç kızın geldiği. Güzeldi ağlatmak

Kızları karanlıkta. Çocuktuk.

Şehir hoşumuza giderdi gündüz: Akşam, susup

bakmak uzaktaki ışıklara ve dinlemek uğultuları



Gidiyor hala çocuklar oynamaya çayırlara,

yolların eriştiği. Ve gece aynı.

Geçerken oradan kokusu duyuluyor otların.

Hapiste aynı kişiler var. Ve kadınlar var

eskisi gibi, çocuk doğurup bir şey söylemeyen



Cesare Pavese - Çalışmak Yorar (1934)

teşekkürler tlm.


my spaceship knows which way to go.

en sevdiğim çok değer verdiğim iki ciğerimde dans eden bulutların kanıma karıştığının habercisidir titreyen taze ojeli ellerim. kafamdaki otların arasında kendi habitatlarında mutlu mesut yaşayan kurbağalar vraklamayı kesmeyecekler hiç bir zaman tam da bu yüzden.

rüyamda ata demirerler görüyorum. bir sürü. ferhunde hanımlardan farkı olmayan ata demirerler. dilime pelesenk olan şarkıyı onlara ezberletmeye çalışıyorum. ama nafile. bi avuç toprak için yoruyorum kendimi. karşıdan bi adam geliyor. şarkıyı söylemeye başlıyorlar anında ata demirerler. hiç bi işe yaramadığımı düşünmeye başlıyorum. çünkü adam tam da sultan süleyman.

insanların kirpiklerini izliyorum muntazaman. net görebilmek için gözlerimi kısıyorum. ıslık çalıyormuşçasına playback yapıyorum sokakta pantolonu düşmek üzere olan gence. bana bakıyor, utanıyorum. hiç utanılıcak bişey de yapmadım halbuki. arkasından siktir çekme özgürlüğümü kullanıyorum. arkasını dönse bana ne yapabilir ki diye gevrek gevrek gülüyorum hiç belli etmeden. onunsa dünyadan haberi yok tam da o an.

illegal işlerle uğraşıyorum. tanrı beni sorguya çekse vereceğim cevapları yazıyorum kenara köşeye. heyecandan unuturum belki çünkü. aklım tam da, bazen gözüm seyiriyor.


olsun.
ben kurbağaları hep sevdim. bulutları da.

gitme kurbağa. en azından tam da şuan.

29.7.10

serkan özer'e ithafen.


sevgi deyince aklınıza turşu geliyorsa,
nurettin'in neden hala adamın eline vermediğini merak ediyorsanız,
her gelene HEGEL demiyorsanız,
dedeniz ve Kant arasındaki ince çizgiyi damarlarınızdaki asil kanda hissediyorsanız,
afrikadaki sivrisinekler zırnık kadar umurunuzda olmuyorsa,
20 çeşit kahvaltının yanında bir de sevgi istiyorsanız,
köpüşler konusunda fikir birliğine muvaffak olamadıysanız,
ufuk moteli şurdaki müesseseye sormak yerine sora sora bizi buluyorsanız,
serkanın statik hayat felsefesinden nasibinizi aldıysanız*,
kapiden buz gibi limonata aslında anneniz yapmış gibi değilse,
kölelerin size avucundaki diş izlerini göstermelerinden hoşlanmıyorsanız,
çorbacınız sabaha kadar açık kalmıyorsa,
balonun suyla dolacağını biliyorsanız,
canavar size de varsa,
keidiciğin size gelmesi için adamsendeciliği elden bırakmıyorsanız,
dünyadaki kamilleri ve samileri sizden bir parça olarak görüyorsanız,
heartbreakerı yüz kez ardarda dinleyebiliyorsanız,
nemrutun başındaysanız,
yoğurtlu semizotuyla 6 gün yaşamayı göze alıyorsanız,
cenk konusunda bi temel kadar olamıyorsanız,
halaya durmak canlardan en cansa,
her şey için berna laçini izlemeden edemiyorsanız,
minik çakallıklarla mutlu olmayı biliyorsanız,
olmayan evinize bilimum mükemmel posterler biriktiriyorsanız,
komşunuz açken malak gibi dok yatıp biraz vicdan yabıyorsanız,
üşengeçlikten ödün vermeyip yann tiersene gitmiyorsanız,
fakat,
beş saat alem için sekiz saat yolu gözünüz kapalı tepiyorsanız,
böyle de zıtlıklar kumkumasıysanız,
jamaikalılara asla çömçöm muamelesi yapmıyorsanız,
kısa donlu halini bildiğiniz düşmanlar kaderin masum cilveleriyle canınıza canan oluyorsa,
greenday dinlerken yavşakça gülümsüyorsanız,
fırtına hep son fırtınıza denk geliyorsa,
son fırt için teraslı özel yerinizde melankoli yapıyorsanız,
tırtılın sonunun pırpır kelebek olduğuna şarkı yakıyorsanız,
boris vian aşığıysanız,
sek rakıyla sarhoşken ayılmak için su içecek kadar zekiyseniz,
sahte rakıya can kurbansa,
içinizdeki emekli dışınızı yiyorsa,
barlasın kütkütünü paylaşamıyorsanız,
akılınıza şimdilik bu kadar geliyorsa,
aslında aklınıza olduğunu biliyorsanız,
ve bu listenin ne zaman sonlanacağını düşünmeye başladıysanız

bişman olmayacaksınızdır.





*bu technically imkansızdır.

28.7.10

amigo juego besar.


sims düzeyinde ispanyolca biliyorum.
her gün düzenli olarak bunlara gülüyorum.

19.7.10

bir sen. bir ben. bir de mikcegır.

you remind me of the babe.
what babe.
baby with the power.
what power.
power of voodoo.
who do.
you do.
do what.
remind me of the babe.

15.7.10

hiç dinozordun mu.

bi kere dinozormuştum.

12.7.10

hey benim paşa gönlüm.

still got the blues'u gönlümdeki acın hala silinmedi olarak çeviren insan (bkz: asım can gündüz - bir sevgi eseri ), ki kendisi ile oh sister'ı ah bacım şeklinde türkçeye çevirenin birinci dereceden kan bağı bulunmaktadır, buharlaştırılmalıdır. kanımca. karınca kararımca.


bu arada asım can gündüz yabancı devletlerde awesome john gundez olarak anılıyor.
ve peki shakira türk olsaydı adı şakire olurdu. kabul.





oh my pasha desire.
god save the big bro.



anthony'nin cleopatra'ya söylediği gibi bir bira fıçısını açarken..

yavız sen çok yaşa.

adam: metal ölmüş abi.
ironman: olum metal ayrı demir ayrı.
adam:...
ironman: aşkolsun.


*